Mikroagresyonlar, genellikle iyi niyetli ya da farkında olmadan yapılan ama karşı taraf için incitici olabilen kısa ve örtük davranışlardır. Bir kişinin kimliğine, cinsiyetine, etnik kökenine, yaşına veya farklılıklarına yönelik küçük yorumlar, şakalar ya da tavırlar bu kapsama girer. “Senin yaşına göre çok enerjiksin” ya da “Kadın olduğun için bu alanda daha hassas davranıyorsun” gibi ifadeler masum görünse de, kişide dışlanmışlık ve değersizlik hissi yaratabilir.
İş yaşamında mikroagresyonlar, çalışanların motivasyonunu ve aidiyet duygusunu ciddi biçimde zedeleyebilir. Sürekli yinelenen bu tür davranışlar, yalnızca bireysel değil, kurumsal düzeyde de güven ve verimlilik kaybına yol açar. Araştırmalar, mikroagresyonlara maruz kalan çalışanların tükenmişlik yaşama, işten ayrılmayı düşünme ve psikolojik olarak olumsuz etkilenme ihtimalinin daha yüksek olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla mikroagresyonlar, yalnızca bireysel bir hassasiyet değil, doğrudan örgütsel sağlıkla ilgili bir konudur.
Mikroagresyonların önlenmesi için farkındalık yaratmak kritik bir adımdır. Eğitim programları, kapsayıcı iletişim teknikleri ve çeşitliliğe değer veren bir kurum kültürü bu sürecin temel araçlarıdır. Liderlerin ve yöneticilerin rol model olması, açık iletişimin teşvik edilmesi ve çalışanların seslerini güvenle duyurabilecekleri ortamların yaratılması da büyük önem taşır. Küçük görünen ifadelerin büyük etkiler yaratabileceği unutulmamalıdır; çünkü saygı ve kapsayıcılık, sürdürülebilir bir iş kültürünün en güçlü temelleridir.